“Dünya’yı daha iyi hale getirmek istediler… Ama sadece kendileri için!”

Sarsıcı distopyalar her daim zamanın ötesinde yer buluyor. George Orwell’ın 1984 romanından, Aldous Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sına; Suzanne Colllins’in Açlık Oyunları’ndan Ray Bradbury’nin Fahrenheit 451’ine kadar pek çok distopik roman, başarısını ekranlara taşıdı. Şimdi ise sıra; Kanadalı yazar Margaret Atwood’un “The Handmaid’s Tale” romanında.

Geçtiğimiz günlerde televizyon dizisi olarak uyarlanan The Handmaid’s Tale (Damızlık Kızın Öyküsü), Gilead distopyasındaki totaliter toplum yapısını konu ediniyor. Hikayesiyle oldukça çarpıcı olan dizi, yayınlanan ilk 3 bölümüyle tüm dünyada çoktan ses getirdi.

Ülkemizde BluTV üzerinden izleyebileceğiniz The Handmaid’s Tale, tutucu rejimlerin nasıl korkunç bir düzene dönüşebileceğini de gözler önüne seriyor. İşte çok konuşulan The Handmaid’s Tale dizisinin kısa öyküsü:

Çevresel felaketler ve düşen doğum oranları karşısında, totaliter bir rejimle yönetilen Gilead, baskıcı bir düzen uygulamaya koyar. Kadınlara devlet mülkü gibi davranan bu tutucu rejimde, son kalan doğurgan kadınlar hayattan koparılır. Offred (Elisabeth Moss), son kalan doğurgan kadınlardandır. Komutan’ın evinde hizmetçi olarak çalışan bu kadınlar, nüfusu arttırmak için cinsel köle olmaya zorlanmıştır.

İnsanlığa sığmayan, akıl almaz bu toplumda Komutanlar, onların acımasız eşleri, evcil Martha’lar ve hizmetçiler arasında kalan Offred, kendisinden alınan kızını bulmak için hayatta kalmalı ve tüm zorluklara rağmen direnmelidir.